SANA GELDİM -8-
- Listed: 17 Mayıs 2013 18:01
Description
SANA GELDİM -8-
Yine iş jargonu. Kuru ve yavan. Sırtım dikleşti.
Elimi elinin üstüne koyup kapı koluna asıldım ve başı-
mı eğerek Cross’un kolunun altından geçip kapıdan çıktım.
Sekreteri ayağa fırladı; Cross’u beklemekte olan iki adam ve
bir kadın gibi onun da ağzı bir karış açıktı. Arkamdan sesini
duydum.
“Scott sizi ofisime alacak. Ben de hemen geliyorum.”
Resepsiyonun orada yakaladı beni, kolunu belime dola-
yıp kalçamdan tuttu. Olay çıkarmak istemediğimden, ondan
uzaklaşmak için asansörlerin oraya gelmemizi bekledim.
Sakince durup çağırma düğmesine bastı. “Saat beşte, Eva.”
Yanan düğmeye baktım. “İşim var.”
“Yarın o zaman.”
“Bütün hafta sonu işim var.”
Karşıma dikilip gergince sordu: “Kiminle?”
“Bu seni hiç ilgi…”
Eliyle ağzımı kapattı. “Yapma. Zamanı sen söyle o halde.
Ama ‘asla’ demeden önce de bana iyice bir bak ve karşında
kolay vazgeçecek bir adam görüyor musun onu söyle.”
Yüzü sert, gözleri kısık ve kararlıydı. Titredim. Gideon
Cross’la girilecek bir irade savaşından galip çıkacağımdan
emin değildim.
Yutkunarak elini indirmesini bekledim ve “ikimizin de sa-
kinleşmeye ihtiyacı var. Birkaç gün durup düşünelim” dedim.
Israrcıydı. “Pazartesi işten sonra.”
Asansör geldi ve ben de bindim. Sonra dönüp karşılık ver-
dim: “Pazartesi, öğle yemeği.”
Böylece yalnızca bir saatimiz olacaktı; kaçışımı garantile-
miştim.
Tam kapılar kapanırken konuştu: “Bu iş olacak, Eva.”
Bir vaat miydi bu, yoksa tehdit mi, bilemedim.62
“Hiç dert etme, Eva” dedi Mark, ben saat neredeyse ikiyi
çeyrek geçe masama ulaşınca. “Hiçbir şey kaçırmadın. Ben
de Mr. Leaman’la geç bir öğlen yemeği yedim ve ancak şim-
di geldim.”
“Teşekkür ederim.” O ne derse desin ben yine de kendimi
berbat hissediyordum. O bomba gibi cuma sabahı sanki gün-
ler önce yaşanmıştı.
Fast-foodcu bir müşteri hakkında tartışarak ve organik yi-
yecekler satan bir market zincirinin web sitesine onlar için
koyacağımız linkin metninde ne gibi düzeltmeler yapacağı-
mıza kafa yorarak saat beşe kadar ara vermeden çalıştık.
“Bazen kimin kiminle yatağa gireceği hiç belli olmuyor” di-
ye dalga geçti Mark, bu söylediğinin o an benim özel haya-
tımda olanlara ne kadar uygun düştüğünü bilmeden.
Tam bilgisayarımı kapatmış, çantamı çekmeceden alıyor-
dum ki telefonum çaldı. Saatime bakıp tam beş olduğunu gö-
rünce teknik olarak mesaimin bittiğini düşünerek açmamayı
geçirdim bir an aklımdan.
Ama aldığım aşırı uzun öğle arasından dolayı hâlâ kendi-
mi kötü hissettiğim için bunu bir tür kefaret gibi kabul edip
açtım. “Mark Garrity nin…”
“Eva, hayatım. Richard, cep telefonunu onun ofisinde
unuttuğunu söylüyor.”
Oflayarak koltuğuma geri çöktüm. Annemin bu endişe-
li ses tonuna genellikle eşlik eden mendil bükme hareketi-
ni gözümün önüne getirebiliyordum. Buna hem çok sinir olu-
yordum, hem de anneme kıyamıyordum. “Selam, anne. Na-
sılsın?”
“Ah, gayet iyiyim. Teşekkür ederim.” Annemin Marilyn
Monroe ile Scarlett Johansson’unki arası, çocuksu ama so-
luklu bir sesi vardı. “Clancy telefonunu sizin apartmanın ka-
pıcısına bıraktı. Telefonsuz dolaşmamalısın. Ne zaman biri-
lerini araman gerekeceği belli olmaz…”63
O telefonu tutup, gelen aramaları annemde olmayan baş-
ka bir numaraya yönlendirmenin nasıl olacağını düşünüyor-
dum ama aslında kafamı kurcalayan en büyük mesele bu de-
ğildi. “Dr. Petersen telefonumu takip ettirmen konusunda ne
diyor?”
Hattın öbür ucundaki sessizlik manidardı. “Dr. Petersen,
senin için endişelendiğimi biliyor.”
Burnumun kemerini parmaklarımla sıkarak konuştum:
“Yine ortak bir randevu almamızın zamanı geldi anne.”
“Ah… elbette. O da seni tekrar görmek istediğini söylüyor-
du zaten.”
Senin pek açıksözlü davranmadığından şüpheleniyor dur
da ondandır muhtemelen. Konuyu değiştirdim. “Yeni işimi
çok sevdim, biliyor musun?”
“İşte bu harika, Eva! Patronun sana iyi davranıyor mu?”
“Evet, şahane. Bundan iyisi olamazdı.”
“Yakışıklı mı?”
Gülümsedim. “Evet, çok. Ve de sahipli.”
“Kahretsin, iyilerin hepsi sahipli zaten.” Güldü, benim de
gülümsemem yüzümde büyüdü.
Onun mutlu olmasına bayılıyordum. Keşke daha sık mut-
lu olsaydı. “Seni yarın akşamki bağış yemeğinde görmek için
sabırsızlanıyorum.”
Hayatında erkek ilgisinden yana hiç sıkıntı çekmemiş, süs-
lü ve gösterişli bir güzel olan Monica Tramell Barker Mitc-
hell Stanton’ın doğal ortamıydı sosyetik davetler.
“Sabahtan buluşmaya ne dersin?” dedi annem soluk soluğa.
“Sen, ben ve Cary. Spa’ya gider, güzelleşir, ışıldarız. Eminim
bu kadar çok çalışmanın üstüne bir masaja hayır demezsin.”
“Benim hayır demeyeceğim kesin de, eminim Cary de bayı-
lacaktır.”
“Ay çok sevindim! Saat on birde bir araba yolluyorum size
o halde.”
364 total views, 1 today
Other items listed by admin
- FLORYA ANAL ESCORT DİDEM
- SEKS özürleri ■
- Yatağımdaki fahişe -4-
- ORGAZMA ULAŞAMAMA NEDENLERİ,
- BEYLİKDÜZÜ ESCORT TUTKU